Ekleyen: Melih SAATÇI (Sayfa 7)

Hakaret Suçu ve Cezası (TCK m.125); Bir kişinin onurunu zedeleyecek sözlerin sarf edilmesi durumunda oluşur. Hakaret yazılı veya sözlü olarak yapılmış olabilir. Hakarete uğrayan taraf, gururunun incinmesi, onurunun zedelenmesi, mahcup duruma düşmesi ve rencide edilmesinden dolayı şikayetçi olma hakkına sahiptir. Hakaret davası açılması için somut bir olgunun oluşması gerekir. Aynı zamanda genel ve soyut nitelikler de hakaret davasının açılması için geçerli sebeplerdir.

Hakaret Suçu ve Cezası; Hakarete Uğrayan Kişi Dava Açabilir Mi?

Hakaret Suçu ve Cezası (TCK m.125) kişinin şeref ve özsaygısını korumak adına düzenlenmiştir. Hakaret suçu, takibi şikayete bağlı suçlardan biridir. Bu nedenle hakarete uğrayan kişi, zamanaşımına uğramadan şikayetçi olmalıdır. Bu davalarda zamanaşımı süresi 6 aydır. 6 ay içerisinde şikayetçi olmayan kişilerin daha sonra dava açma hakkı yoktur.

Hakaret suçunda tarafların arasında uzlaşma prosedürü uygulanır. Uzlaşma kapsamında olan suçlardan biri olduğu için yargıya taşınmadan önce uzlaşma uygulanır ancak taraflar arasında uzlaşma sağlanmazsa yargıya taşınır. Hakaret suçu asliye ceza mahkemesi tarafından görülür. Kamu görevlilerine hakaret suçu işlenmesi durumunda Cumhuriyet savcılığı resen soruşturma açar. Kamu görevlilerine hakaret suçunda uzlaşma prosedürü uygulanmaz. Aynı zamanda bu davalar için zamanaşımı söz konusu değildir.

Hakaret Suçu ve Cezası; Hakaret Suçunun Unsurları Nelerdir?

Hakaret Suçu ve Cezası (TCK m.125) oluşması için suç unsurlarından birinin meydana gelmesi gerekir. Hakaret sayılacak sözler için herhangi bir sınırlama yapılmasa da karşı tarafı mahcup etmesi, saygınlığını ve onurunu zedelemesi gibi şartlara göre karar alınır. Hakaret suçu, sözlü veya yazılı olarak işlenebilir. Bir kişiye açıkça şerefini ve onurunu zedeleyecek sözlerin sarf edilmesi, dava açılması için yeterli bir sebeptir.

Hakaret suçu, soyut cümleler sarf edilerek yapılabileceği gibi kişinin fiziksel özelliklerine yapılan somut hakaretler de dava açılması için geçerli sebeptir. Ruhsal bozukluğu olan kişilerin hastalığının alay edercesine yayınlanması, bacağı sakat birinin fiziksel hastalığına karşı gurur kırıcı sözler sarf edilmesi durumunda mağdur, dava açma hakkına sahiptir.

Hakaret Suçu ve Cezası; İleti Yoluyla Hakaret Suçu Nedir?

Hakaret suçunun ileti yoluyla işlenmesi durumunda mağdurların dava açma hakkı vardır. İleti yoluyla işlenen hakaret suçu, elektronik ortamda kişinin gururunu kıracak sözlerin sarf edilmesidir. E-posta, faks, mesaj gibi iletilerle bir kişiye hakaret edilmesi durumunda bu mesajların mahkemeye taşınması ve delil olarak kullanılması mümkündür.

İleti yoluyla hakaret suçu için herhangi bir kısıtlama söz konusu değildir. Sosyal medya hesapları, whatsapp, telegram, sosyal ağların tümünde yapılan hakaretler, suç delili olarak kabul edilir. Mesajlaşma uygulamasının olduğu tüm mecralarda, hakaret içeren mesajlar alan kişiler, asliye ceza mahkemesine müracaat ederek dava açabilir. Dava açılması için hakaret suçunun başladığı tarihten itibaren 6 ay içerisinde dilekçe yazılmalıdır.

Hakaret Suçu ve Cezası; İnternet Yoluyla Hakaret Suçu Nedir?

Hakaret suçu, sözlü olabileceği gibi yazılı olarak da işlenir. İnternet kullanımının artması ile kişilerin sosyal paylaşım sitelerinde hakaret etmesi internet yoluyla yapılan hakaretler için düzenleme yapılmasına sebep olmuştur. Sosyal mecralarda mesaj yoluyla, paylaşım yoluyla veya yorum yoluyla hakaret edilmesi mağdurun dava açması için yeterlidir. Aynı zamanda kişileri rencide edecek, saygınlığını zedeleyecek sözlerin, doğrudan kişiye söylenmemesi ancak sosyal paylaşım ağlarında yazılması da hakaret suçudur.

Hakaret Suçu Ceza İndirimi Var Mı?

Hakaret suçunun alenen yapılması durumunda nitelikli hakaret suçu kabul edilir ve ceza yaptırımı suç unsurlarına göre uygulanır. Hakaret suçunda ceza indirimi alınması da mümkündür. Hakaretin karşılıklı olarak yapılması, haksız tahrik sebepleri, davalının ceza indirimi alması için geçerli sebeplerdir.

İcra ve İflas Kanunu’nun 68.maddesine göre; takip talebine itiraz edilen alacaklı, itiraz tebliği tarihinden itibaren, 1 sene içinde mahkemeye başvurur. Böylece genel hükümler dairesinde alacak varlığını ispat ederek, itirazın iptali davası açılabilir.

İtiraz iptal davalarında çeşitli koşulların oluşması gerekir.

• Dava sonucu; borçlunun itirazının haksız olduğu yönünde olursa borçlu
• Dava takibi sırasında haksız ve kötü niyet olduğuna hüküm verilirse alacaklı
• Diğer taraf talep ederse; iki tarafın durumuna dair, dava ve hükmedilen şeyin reddine ya da verilen meblağı %20’inden az olmamak üzere, uygun miktarda tazminat ödemesine karar verilir.

Diğer davalarda olduğu gibi, davacı olan alacaklının, bu davayı açmakta, hukuki bir yarar sağlaması zorunludur.

İtirazın İptali Davası Nedir?

İtirazın iptali davası; borçlunun itiraz ederek, durdurulmuş takibin yeniden başlaması için, alacaklı tarafından, takibe itiraz eden borçluya karşı dava açılmasıdır. Eğer dava kabul edilirse, borçlunun yaptığı itiraz iptal edilir ve takip işlemleri kaldığı yerden devam eder.

İtirazın İptali Davasında Görev ve Yetki Hangi Mahkemenindir?

İtiraz iptal davasında görev yetki Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na göre belirlenir. Yani itiraz iptal davasının konusu olan alacağın mahiyetine bakılarak, görevli ve yetkili mahkeme belirlenir.

İtirazın İptali Davasında Zamanaşımı İşliyor mu?

Alacaklının takip talebine itiraz edilmesi; itiraz talebinin tebliği edilmesiyle birlikte 1 sene içinde mahkemeye başvurularak, genel hükümler dairesinde, alacağın olduğunu ispat ederek, İcra ve İflas Kanunu 67/1 maddesine göre itirazın iptalini isteyebilir.

Borçlunun itirazının, alacaklıya tebliğ edilmesiyle birlikte, 1 yıl içinde itiraz iptali davası açılabilir. Bu süre aslında hak düşürücü olarak verilir. Bu sürenin geçirilmesi durumunda, itiraz iptali dava açma hakkı da sona erer.

İcra İnkâr Tazminatı Nedir?

İtiraz iptal davasında; borçlunun itirazının haksız olduğu şeklinde hüküm verilirse borçlu olacaktır. Alacaklı talep ederse, davaya konu alacağın %20’sinden az olmamak kaydıyla, İcra ve İflas Kanunu’nun 67/2 maddesine göre icra inkâr tazminatı vermesine hüküm verilir. İcra inkâr tazminatı; borçlunun haksız olarak takibe itiraz etmesini önlemek için yapılır.

İtirazın İptali Davası Hangi Şartlar Altında Açılır?

İtiraz iptali davası için bazı koşulların oluşması gerekir. İtiraz iptal davası; belgeye bağlı olmaz ya da belgeye bağlı olsa da likid olmayan alacaklar üzerinden açılır. İcra ve İflas Kanunu’nun 68.maddesi uyarınca; bu maddede belirlenen belgelere sahip olunduğunda, itirazın kesin olarak kaldırılması için, icra mahkemesine başvurulmak istenmiyorsa alacaklı, itirazın kendisine tebliği edilmesiyle birlikte 1 yıl içinde, genel mahkemeye başvurarak, itiraz iptal davası açar.

Buna göre;

• Geçerli icra takibinin bulunuyor olması
• Borçlunun geçerli bir itirazda bulunması
• Davanın, belirlenen süreler içinde açılmış olması
• Hukuki yarar sağlanıyor olması
• Kesin hüküm ve derdestlik bulunmamalıdır.

Bunun yanında takibin geçersiz kılınacağı diğer sebeplere ilişkin bir şikâyet oluşursa; icra mahkemesi, işlemi kanuna ve olaya göre aykırılık da tespit ederse, işlemi iptal eder.

İtirazın İptali Davası; Hangi Sonuçlar Çıkar?

İtirazın iptali davası içinde iki farklı sonuç çıkar. Ya dava kabul edilecektir ya da dava reddedilecektir. Mahkeme; alacağın varlığını ve borçlunun itirazının haksız yere olduğuna inanırsa, dava kabul edilmiş sayılır ve itiraz iptali gerçekleşir.

Koşulların bulunması durumunda borçlu, icra inkâr tazminatıyla cezalandırılır. Böylece durdurulmuş olan takip kararı; mahkeme kararının icra dairesine gitmesiyle birlikte haciz işlemine de başlanabilir.

Davanın reddedilmesi durumunda; takibe konu olan alacağın olmadığı kanaati hasıl olur. Böylece itiraz iptalinin reddedilmesi kararı çıkar. Dava reddi kesinleştiğinde, davacı alacaklının bir alacağı olmadığı da kesinliğe bağlanır.

Bu durumda davacı takibine devam edemez ve başka dava açma hakkı da yoktur. Bazı durumlarda davacı, alacaklı kötü niyet tazminatı ödemesine için cezalandırılabilir.

Reşit Olmayanla Cinsel İlişki Suçu ve Cezası (TCK m.104) anayasada düzenlenmiş ve 15-18 yaş aralığında çocuklarla cinsel ilişkiye girilmesi durumunda oluşur. Reşit olmayan kişiye cebir ve tehdit uygulanmasına başvurmadan, karşı tarafından tehdit altında kalıp kalmadığına dikkat edilmeden reşit olmayan kişiyle cinsel ilişki yaşanması suç unsurudur.

Cinsel Dokunulmazlığa Karşı Suçlar Nelerdir?

Reşit Olmayanla Cinsel İlişki Suçu ve Cezası (TCK m.104) cinsel dokunulmazlığa karşı bir suç olup farklı unsurlara göre ceza verilir. Cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar şu şekilde düzenlenmiştir:

• 15 yaşını tamamlamayan çocuklara bedensel temasta bulunmak
• 15-18 yaş aralığında çocuklara cebir ve tehdit ile cinsel istismarda bulunmak
• 15-18 yaş aralığında çocuklara bedensel temasta bulunmak
• Mağdurun yaşına bakılmaksızın cinsel taciz

Reşit Olmayanla Cinsel İlişki Suçunun Oluşması İçin Sebepler Nelerdir?

Reşit Olmayanla Cinsel İlişki Suçu ve Cezası (TCK m.104) 15-18 yaş aralığında çocuklarla cinsel ilişkiye girilmesi durumunda oluşur. Cinsel ilişki suçunun oluşması için mağdurun 18 yaşını tamamlamamış olması gerekir. 18 yaşından küçük mağdurun, kendi rızası ile ilişki yaşaması ceza oluşmaması için bir sebep değildir. Kendi rızası olsa da reşit olmayan kişilerle ilişkiye girilmesi hukuka uygun değildir.

Mağdurun yaşının kimlikte 15 yaşından büyük görünmesi ancak 15 yaşını doldurmamış olması durumunda adli tıp kurumundan kemik yaşının tespit edilmesi istenir. Mağdurun zeka geriliği olup olmadığı da adli tıp kurumu tarafından araştırılmalı ve mahkemeye sunulmalıdır. Mağdurun zeka geriliği, biliniyor ve dışardan fark ediliyorsa cinsel istismar suçu olarak yargılama yapılır.

Reşit Olmayanla Cinsel İlişki Suçu;  Cezası Nedir?

Reşit olmayanla cinsel ilişki suçunun oluşması için 15-18 yaş aralığında çocuklarla cinsel ilişkiye girilmiş olması gerekir. Mağdurun rızası olması, ceza oluşmasını engelleyen bir unsur değildir. 15 yaşını dolduran çocukla cinsel ilişkiye giren kişinin şikayet edilmesi durumunda; iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir.

Mağdur edilen kişi ile arasında evlenme yasağının olması durumunda mağdur tarafından şikayetine bakılmaksızın on yıldan on beş yıla kadar hapis cezası verilir. Evlat edinilecek çocukla cinsel ilişkiye girilmesi durumunda şikayet edilme şartı olmadan ceza verilir. Kendi rızası ile birlikte olan çocuğun ailesi tarafından şikayet oluşturulması yeterli değildir. Evlilik yasağı dışındaki durumlarda çocuğun ifadesine başvurulur.

Reşit Olmayanla Cinsel İlişki Suçu Nasıl Şikayet Edilir?

Reşit olmayanla cinsel ilişki suçunun farklı unsurları vardır. Belirli hallerde şikayete bakılmaksızın yargılama yapılır. Bu durumlar; evlenme yasağının olması ve evlat edinilecek çocukla cinsel ilişkiye girilmesidir. Mağdur tarafından şikayetine bakılmaksızın ceza verilir. 15-18 yaş aralığında çocuklarla cinsel ilişkiye girilmesi ve evlenme yasağının olmaması durumunda şikayet dikkate alınır.

Reşit olmayanla cinsel ilişki suçunda bizzat cinsel ilişki yaşayan çocuğun şikayetçi olması gerekir. Ebeveynlerin şikayetçi olması yargılama yapılması için yeterli değildir. Mağdur, ilişki yaşanması ardından 6 ay içerisinde şikayette bulunabilir. Bu süre içerisinde mağdurun şikayetçi olmaması ancak ebeveynlerin şikayetçi olması ceza verilmesi için yeterli değildir. Mağdur, kendi rızası ile şikayetini geri çekme hakkına sahiptir.

Reşit Olmayanla Cinsel İlişki Suçu Para Cezasına Çevrilir Mi?

Reşit olmayanla cinsel ilişki suçunun işlenmesi durumunda denetim süresi içerisinde sonuç olmaması, hiçbir kanıtın oluşmaması durumunda hükmün açıklanmasının geri alınması mümkündür. Ceza ertelenmesi için mağdurun şikayetini bizzat geri çekmesi gerekir. Adli para cezası ise işlenen suça karşılık hapis cezası verilmesi durumunda cezanın para cezasına çevrilmesi durumudur. Reşit olmayanla cinsel ilişki yaşayan kişinin cezasını para cezasına çevirmesi mümkün değildir.

Rüşvet Suçu ve Cezası (TCK m. 252) kamu görevlisinin yapacağı işlemler için gerçek kişiden rüşvet almasıdır. Bu durumda hem rüşvet alan hem rüşvet veren taraf suçludur. Rüşvet suçu; görevi kötüye kullanma suçu, zimmet suçu, intikap suçu değildir. Anayasada rüşvet suçu ayrıca düzenlenmiş ve cezaları rüşvet alan ve veren kişiler için ayrı bir şekilde verilmektedir.

Rüşvet Suçu Nedir?

Rüşvet suçu, kamu görevlisi ve gerçek kişi arasında işlenen çok failli bir suçtur. Suç unsurunun oluşması için; kamu görevlisinin yapacağı eylemler için gerçek kişiden rüşvet alması gerekir. Rüşvet suçunun oluşması için kamu görevlisinin yapacağı iş için karşı taraftan maddi bir kazanç sağlaması gerekmektedir. Rüşvet antlaşması karşılıklı yapıldığında her iki taraf için de rüşvet antlaşması cezası verilir.

Rüşvet suçunun oluşması için eyleme geçilmesi şart değildir. Kamu görevlisi ve gerçek kişi arasında rüşvet alma anlaşması yapılması dahi suç unsurudur. Rüşvet suçu, görevi ihlal etme suçu değildir. Kamu görevlisi, hukuka uygun veya aykırı herhangi bir eylem için maddi kazanç talep edebilir ve alması durumunda rüşvet suçu işlenir.

Rüşvet Suçu Nasıl Şikayet Edilir?

Rüşvet Suçu ve Cezası (TCK m. 252) kamu görevlisi ve gerçek kişi arasında rüşvet anlaşması yapılması veya rüşvet alınması durumunda oluşur. Rüşvet suçu, şikayete tabi olan suçlardan biri değildir. Rüşvet suçunun öğrenildiği andan itibaren savcının soruşturma başlatması zorunludur. Rüşvet suçunun şikayet edilmesine bakılasınızın savcı tarafından hassasiyetle incelenmesi gerekir. Rüşvet suçunda zamanaşımı kavramı söz konusudur. Suçun zamanaşımına uğraması için 15 yıl geçmesi gerekir.

Rüşvet Suçu ve Cezası (TCK m. 252); Rüşvet Antlaşması Suçu Nedir?

Rüşvet Suçu ve Cezası (TCK m. 252) kamu görevlisi ve gerçek kişi arasında oluşan çok failli bir suçu kapsar ve ceza alınması için kamu görevlisinin maddi kazanç elde etmiş olması şart değildir. Kamu görevlisi ve gerçek kişi arasında rüşvet alınacağına dair bir anlaşma olması, ceza verilmesi için yeterli bir unsurdur.

Rüşvet antlaşması; kamuda görev alan kişi ve diğer gerçek kişinin herhangi bir eylemi gerçekleştirmek adına anlaşma yapması ve bunun karşılığında tarafların maddi kazanç sağlamasıdır. Bu anlaşmanın faaliyet geçmemesi, ceza alınmaması için bir sebep değildir. İki kişi arasındaki anlaşmanın öğrenilmesi durumunda şikayet edilmesine gerek kalmadan savcılığın dava başlatması gerekir.

Rüşvet anlaşması yapılması ardından faillerden birinin bu anlaşmadan vazgeçmesi, suç unsurunun ortadan kalkmasına sebep olmaz. Rüşvet teklifini hangi tarafın yaptığının ve hangi tarafından bu anlaşmadan vazgeçtiğinin bir önemi yoktur. Aynı amaç adına iki kişi arasında anlaşma yapılması ceza verilmesi için yeterlidir. Taraflardan biri vazgeçmiş dahi olsa, rüşvet anlaşması yapıldığının öğrenilmesi ceza alınması için yeterli bir sebeptir.

Rüşvet Suçu ve Cezası (TCK m. 252); Rüşvet Alma Suçunun Cezası Nedir?

Rüşvet alma suçunun; kamu görevlisinin rüşvet teklif etmesi ve karşı tarafın kabul etmemesi durumunda cezası kamu görevlisine verilir ve 2 yıldan 6 yıla kadar hapis cezasıdır. Rüşvet alan veya alma talebinde bulunan kişinin; yargı görevi yapması, hakem, bilirkişi, noter veya yeminli mali müşavir olması durumunda verilecek cezası 1/2 ‘ine kadar artırılır. Rüşvet alma suçunun kamu görevlisi ve gerçek kişi arasında yapılması durumuna cezası 4 yıldan 12 yıla kadar hapis cezasıdır.

Rüşvet Suçu ve Cezası (TCK m. 252); Rüşvet Verme Suçu ve Cezası Nedir?

Rüşvet verme suçu, herhangi bir kişi tarafından işlenebilir veya aracılar vasıtası ile işlenebilir. Suç unsurunun oluşması için haksız yarar sağlanması gerekir. Dolaylı şekilde de olsa, rüşvet veren tarafa hapis cezası verilir. Kamu görevlisinin rüşvet teklif etmesi veya kamu görevlisine rüşvet teklif edilmesi, rüşvet verme suçunu oluşturur. Cezası; 2 yıldan 6 yıla kadar hapis cezasıdır.

Vasilik davası nedir? Ne kadar sürer? Vasi kime denir soruları, vasilik davalarında sıklıkla sorulan soruların başında gelir. Vesayet altındaki kişilerin mal varlıklarının yönetilmesi, hukuki işlemlerinin takip edilmesi, bireylerin bakım ve barınma hizmetlerinin alınmasının sağlanması gibi işlemler için bir vasinin atanması gerekir.

Vasi Olmak için Hangi Şartlar Aranır?

Her ne kadar kanun içinde vasinin görev ve sorumlulukları belirtilmiş olsa da vasinin kim olduğu konusunda herhangi bir tanımlama yapılmamıştır. Kanun uyarınca vasi;

• Vesayet makamı tarafından belirli süreler için tayin edilir.
• Kanun tarafından öngörülen sınırlar nezdinde, vesayet makamının verdiği tüm talimatlara uygun şekilde davranılır.
• Vesayet altındaki küçüklerin ya da kısıtlı olan kişilerin mal varlıkları hakkında menfaatlerinin korunması ve hukuki işlemlerde, kişilerin temsil edilmesi için yükümlü olan kişi olarak tanımlanır.

Vasi tayin edilebilmesi için, kişilerin Sulh Hukuk Mahkemeleri’ne başvuru yapması gerekir. Vesayet davası vasi davası olarak da adlandırılır ve vesayet davasında, ilgili kişilere vasi atanır.

Vasilik Davası Nedir; Vasi Olma Hakkından Vazgeçilebilir mi?

Vasi tayin edilmesi için Sulh Hukuk Mahkemeleri yetkilendirilir. Vasi olarak atanan kişi, vasilik görevinin kendisine tebliğ edilmesinin ardından, 10 gün içinde vasilik hakkından vazgeçme hakkını kullanabilir.

Vasilik sadece 2 sene boyunca atanır ve eğer istenirse 2 sene daha uzatma hakkı vardır. Toplamda 4 senenin ardından vasilikten vazgeçme hakkı hala geçerlidir. Vesayet davasında herhangi bir taraf yoktur. Kişinin durumuna bakılır ve uygun şartlar da oluşursa, vasi tayin edilir.

Hangi Hallerde Vesayet Gerekir?

Vasilik davası nedir? Ne kadar sürer? Vasi kime denir kapsamında vesayetin gerekli olduğu hallerde dikkat edilmesi gereken konular arasında yer alır. Vasilik şartı; vasi tayini yapılacak kişinin günlük aktivitelerinin bütün olarak ortadan kaldırılması yani akıl zayıflığının olması durumunda gerçekleşir.

• Kişinin kendi isteği ile vesayet altına alınmayı istemesi gerekir.
• Hapis cezasının alınması gerekir.
• Kısıtlama yaşanıyor olmalıdır.
• Yaşın küçük olması

Mahkeme tarafından incelenen kayıtlar doğrultusunda vesayet altına alınacak kişinin eşi, yakın kan bağı olan kişi ya da birinci derecede akraba ya da hısımlar, vasi tayin etme konusunda araştırılır.

Vasilik Davası Nedir; Vasi Atama Davasında Davacı Taraflar Kimlerdir?

Vasi davası açmak için; vesayet altına alınacak kişinin bulunduğu Sulh Hukuk Mahkemeleri görev yapar. Vasi ataması davasında, taraf olabilecek kişiler belirlenmiştir.

• Nüfus müdürü/nüfus memurları
• Vali/Kaymakam
• Noterler

Bunun yanında çok zorunlu hallerde, mahkemelerin de vesayet davası açma hakkı bulunmaktadır. Sulh Hukuk Mahkemesi’ne yapılan başvuruyla, vasi dilekçesi sunulur. Dilekçede kişinin neden dava açtığı tüm açıklığıyla belirtilir.

Vasi ve Kayyım Arasındaki Fark Nedir?

Vesayet altında bulunan küçükler ya da kısıtlılığı bulunan erginlerin; mal varlıklarını ve manevi haklarını korumak amacıyla, kişileri temsil etmek için, vasiler atanır. Belirli işlerin görülmesi ve vesayet altındaki ya da kısıtlılığı bulunan kişilerin mal varlıklarıyla ilgili denetimleri yapmak için kayyım atanır.

Vasilik Davası Nedir; Kimler Vesayet Altına Alınabilir?

Vasilik davası nedir? Ne kadar sürer? Vasi kime denir kapsamında vesayet altındaki küçüklere ya da kısıtlılığı olan erginlere vasi atanırken, vasilerin bazı özelliklere sahip olması beklenir. Sabırlı olmak, hoşgörülü olmak, iyi niyetli yaklaşmak, insanlarla iletişiminin iyi olması gerekir.

Bunun yanında vasinin 18 yaşını doldurmuş olması gerekir. Vasilik birden fazla kişiye de verilebilirken; vasilerin ortak şekilde hareket etmesi ön görülür. Bir vasi normalde 2 yıl görev yapar ve gerekiyorsa 2 yıl daha uzatılarak 4 yıl görev yapabilir. Görevini bırakmaması için 4 yıl boyunca ok istisna durumların olması gerekir.

Kişilerin vesayet altına alınabilmesi için;

• Yasal olarak ergin olmaması
• Akıl hastalığı ya da akıl zayıflığı olması
• Parasını savurganca harcaması
• Toplama zararlı olabilecek, psikolojik ruh haline sahip olması
• Alkol ya da uyuşturucu madde kullanan olmalı
• Özgürlüğün bağlandığı cezaların alınmış olması gerekir.

Yaşlılık, deneyimsizlik, Alzheimmer, Parkinson, demans gibi ağır hastalık durumları olan kişiler, vesayet altına alınır.

Kadastro davaları nelerdir: Kadastro davaları, taşınmazların haksız yollarla elde edilmesine karşı açılan davalardır. Taşınmaz sahipleri, mülkiyet haklarını korumak adına zamanaşımına uğramadan dava açmalıdır. Taşınmazın haksız yollarla alınması durumunda; üçüncü kişilere devredilmiş olması, haksız yollarla taşınmaz sahibi olan kişinin ölmesi veya kaybolması dava açılmasına engel olan sebepler değildir.

Kadastro Tespitine İtiraz Davası Nedir?

Kadastro; taşınmazların sınırlarının belirlenmesi ve hukuki niteliklerinin incelenmesi ardından taşınmaz sahibine tapu verilmesidir. Kadastro tespitinde taşınmazın husumetli olunan akrabalara verilmesi, taşınmaz sahibinin yurt dışında yaşıyor olması gibi sebepler hak ihlallerine sebep olur. Bu durumda taşınmaz sahipleri, mülkiyet haklarını korumak adına dava açabilir.

Kadastro davaları nelerdir: kadastro davaları, taşınmaz üzerinde hak sahibi olan kişilerin mülkiyet hakkını korumak adına açabileceği tapu davalarıdır. Kadastro, ülke sınırları içerisindeki taşınmazların sınırlarının belirlenmesini sağlar ve taşınmaz sahibine tapu verilir. Bu taşınmaz üzerinde hakkı olan taraflar, haklarını korumak adına kadastro tespitine itiraz davası açabilir.

Kadastro itirazı, kadastro ekibinin çalışmalarına devam ettiği süre içerisinde, taşınmazın sınırları belirlenmeden yapılabilir. En geç on gün içerisinde taşınmaz sınırlarının kesin olarak belirlenmesinden önce itiraz edilmelidir. Bu süreçte sunulan belgelerin geçerli olması gerekir. İtiraz eden kişi, ilan süresi olan 30 gün içerisinde dava açabilir.

Kadastro ekibinin çalışmalarının sona ermesi ve kadastro müdürü tarafından onaylanan tutanaklar olması halinde kadastro mahkemesinin kesin kararları 3 ay içerisinde tapu kütüklerine kayıt edilir. Bu durumda, taşınmaz üzerinde hak sahibi olan ve mülkiyet hakkını korumak isteyen kişilerin 10 sene içerisinde dava açması gerekir. Zamanaşımı olması halinde dava açılması mümkün değildir.

Tapu İptali ve Tescil Davası Nedir?

Kadastro davaları nelerdir: tapu iptali ve tescil davası, kadastro davalarından biridir. Tapu iptali davası, taşınmazın haksız yollarla üçüncü kişilere geçmiş olması durumunda açılır. Taşınmaz sahibinin mülkiyet haklarını korumak adına dava açma hakkı vardır. Tapu iptali davası, taşınmazın bulunduğu bölgedeki yetkili mahkemeye açılır.

Tapu iptali davası, asliye hukuk mahkemesine dilekçe yazılarak açılır. Taşınmazın bulunduğu bölge dışında hiçbir asliye hukuk mahkemesi bu davayı kabul etmez. Tapunun haksız bir şekilde başka bir kişiye ait olması durumunda mülkiyet sahibinin kanıt sunarak dava açması gerekir. Karşı tarafın ölmesi ve kayıp olması durumunda dava, mirasçılara açılır.

Kadastro Davaları Nelerdir; Kadastro Tespiti Davasında Zamanaşımı Var Mı?

Kadastro, ülke sınırları içerisinde yer alan taşınmazların sınırlarının belirlenmesi, haritadaki yerinin belirlenmesi için yapılan incelemeler sonucunda taşınmaz sahibine tapu verilmesidir. Kadastro çalışmaları bittikten sonra kadastro müdürünün kararı ile en geç 3 ay içerisinde tapı kaydı, kütüğe yapılır. İncelemelerin haksız olması ve alınan kararın yanlış olması durumunda mülkiyet sahiplerinin itiraz etme hakkı vardır.

Kadastro tespitine itiraz edilmesi için kadastro çalışmalarının bitmemiş olması gerekir. 3 ay içerisinde incelemeler sürerken mülkiyet sahibi kişiler, kadastro itiraz davası açabilir. Kadastro çalışmalarının sonra ermesi ve kütük kaydının yapılması halinde itiraz edecek kişilerin 10 yıl içerisinde dava açması gerekmektedir. Kadastro tespiti davalarında zamanaşımı süresi 10 yıldır. Bu süre sonunda taşınmaz sahiplerinin dava açma hakkı yoktur.

Kadastro Davaları Nelerdir; Kadastro Davası Kime Açılır?

Kadastro davası, kadastro mahkemesinde görülür. Dava açmak için öncelikle mahkemeye kanıt sunulması gerekir. Dava sürecinde delil sunulması ve tanık olması önemlidir. Bilirkişi raporları, tanık ifadeleri ve delillere göre mahkeme sonucu belirlenir. Tapu iptali ve tescil davası, taşınmaz sahibine veya mirasçılarına açılır ve bu davalara taşınmazın bulunduğu bölgedeki asliye hukuk mahkemeleri bakmaktadır.

Kelime anlamı olarak soybağı, babanın kan bağı olarak tanımlanır ve Medeni Kanun içinde soybağının (nesebin) reddi, tanıma ve babalık davası ilgili yasalarla düzenlenmiştir.

Düzenlenen kanuna göre; koca olan kişi, soy bağı reddi davası açarak, babalık ispatını çürütebilir. Aynı zamanda çocuklar da anne ve babaya karşı, aynı nedenleri göstererek, soy bağı reddi davası açabilir.

Kanunda belirtilen şekliyle babalık; evliliğin devam ettiği ya da evlilik sona erdikten sonra 300 gün içinde doğan çocukların babası, koca olarak nitelendirilir.

Soybağının (Nesebin) Reddi Davası Nasıl Açılır?

Soybağı reddi davası çoğunlukla baba tarafından açıldığı bilinse de çocukların da bu davayı açmaya hakları bulunur. Türk Medeni Kanunu’nun 286.maddesinde belirtilen hükümlere göre soybağı reddi davası açılırken;

• Soybağı reddi davasında davacı taraf baba olarak kayıtlı olan kişi ve çocuktur.
• Soybağı reddi davasında davalı taraf ise anne ve çocuktur.

Soybağı (nesebin) reddi davasında; kadının evlilik süresince hamile kaldığını ispat etmesi gerekir. Evlilik öncesi ya da ayrı yaşama döneminde hamile kalınmışsa, davacının herhangi bir kanıta ihtiyacı yoktur.

Soybağının (Nesebin) Reddi Babalık Davası Nasıl Açılır?

Baba ve çocuk arasındaki soybağının mahkeme tarafından belirlenmesini anne ve çocuk isteyebilir. Dava babaya karşı açılır. Eğer baba ölmüşse, geride kalan mirasçılar, davayı açabilir.

• Babalık davası; Cumhuriyet Savcısına ve Hazineye açılır.
• Anne tarafından açılan dava için kayyıma ihbar yapılması gerekirken; kayyım dava kayyım tarafından açılırsa, anneye ihbar gönderilir.
• Davalı kişinin; çocuğun doğumundan önce, 180 ila 300 gün anne ile cinsel ilişkide bulunmuşsa, babalık karinesi gerçekleşir.

Eğer anne bu sürelerin dışında hamile kalmışsa; davalının anne ile cinsel ilişkide bulunduğu tespit edildiği takdirde yine aynı babalık karinesi gerçekleşmiş olur. Ancak davalı kişi; çocuğun babası olmasının olanaksız olduğunu ya da üçüncü bir kişinin babası olma ihtimalinin olduğunu ispatlarsa, babalık karinesi geçersiz sayılır.

Soybağının (Nesebin) Reddi; Tanıma Davasını Kim Açar?

Tanıma davası; babanın nüfus memuru ya da mahkemeye yazılı başvurusu ya da resmi senet ya da vasiyetnamesinde yapacağı şekilde beyan edilir. Kişinin tanıma beyanında bulunması küçük ya da kısıtlı olması durumunda, veli ya da vasinin rıza vermesi gerekir.

Çocuğun başka bir erkekle soy bağının bulunması durumunda, bu bağın geçersiz kılınması gerekir. Aksi takdirde tanıma olmaz. Nüfus memuruna çocuk hakkında beyanda bulunulduğunda; sulh hâkimi, noter ya da vasiyetnameyi açan hâkim, tarafından tanınma işlemi baba ya da çocuğun kaydının bulunduğu nüfus memurluklarına bildirim yapılır.

Sonradan Evlenildiğinde Soybağı (Nesep) Belirleme Nasıl Yapılır?

Çocuk evlilik dışında doğmuşsa; anne ve babanın birbiriyle evlenmesi durumunda, kendiliğinden evlilik içinde doğan çocukların nesep belirlemesi yapılır. Eşlerin; evlilik dışında doğmuş ortak çocukları varsa, evlenme döneminde ya da evlendikten sonra, çocuğu nüfus memuruna bildirmekle yükümlüdür.

Çocuğun nüfus memurluğuna bildirilmemiş olması, çocuğun evlilik içinde doğan çocuklara ait hükümleri almayacağı anlamına gelmez. Yani daha önce tanıma ya da babalığa hüküm verilmiş soybağı yani nesep kurulmuş ve çocukların anne ile babası birbiriyle evlendiğinde, nüfus memuru re’sen işlemleri yaparak, çocuğun haklarını almasını sağlar.

Soybağı Reddi Davasında DNA Testi İstenir mi?

Soybağı reddi davasında bazı durumda DNA testi istenebilir. Davanın açılması için gerekli koşulların oluşması gerekir. Baba tarafından çocuk ve anneye açılabildiği gibi, çocuk tarafından anne ve babaya da açılabilir.

Ergin Olan Çocuk, Soybağı Reddini Ne Kadar Sürede İster?

Soybağı reddi davasını eğer çocuk açıyorsa; çocuğun ergin yaşa girmesinden itibaren, 1 yıl içinde dava açmalıdır. Çocuğun ergin olmaması durumunda, atanan kayyım; kararın tebliğ edilmesiyle birlikte 1 yıl ve çocuğun doğumunu izleyen 5 yıl içinde dava açmalıdır.

Soybağı Reddi Davası için Görevli Mahkeme Hangisidir?

Soybağı reddi davasında görev mahkeme Aile Mahkemesi’dir. Aile Mahkemesi bulunmuyorsa Asliye Hukuk Mahkemesi görev yapar.

• Davalı ya da davacının bulunduğu yerleşim yerinde mahkeme
• Çocuğun doğum yeri olan yerin mahkemesi yetkili mahkemelerdir.

İcra ve İflas Hukuku’nda icra takibinin durdurulması; takibin ilerleyerek, kişinin mal varlığına haciz konmasını engellemek amacıyla yapılır. İcra takibinin durdurulabilmesi için, iki olanak vardır.

• İlamlı icra takibi
• İlamsız icra takibi

Her iki icra takibinin kendine özel durumları vardır. Tehir-icra talebi yani icra takibinin durdurulması, mahkeme tarafından karar verilmiş ve bu karar ilamlı icra takibine konulmuşsa, karar Yargıtay ya da Bölge Adliye Mahkemesi tarafından incelemeden geçerek, kesinleşmesinin beklenmesine gerek olmaz.

Mahkemenin verdiği kararın kesin olması durumunda Yargıtay’a ya da Bölge Adliye Mahkemesine başvuru yapılamadığında, tehir-icra talebi yapılamaz.

İlamlı İcra Takibi Nedir?

Alacaklı kişinin elinde bir mahkeme kararının yani mahkeme ilamının bulunması, icra takibinin ilamlı olarak yapılmasını ön görür. Alacaklı, elindeki bu belge ile takip talebiyle icra müdürlüğüne başvuru yaparak, icrayı başlatabilir.

İlamlı icra takibi yapılırken;

• Alacağa dair ispat ve belge gösterilmesi gerekir.
• Mahkeme kararı
• Mahkeme nezdinde yapılan sulh, kabul ya da feragat belgesi
• Hâkim kararı
• Noter senedi ve
• İcra ve temyiz kefaletnameleri olmalıdır.

İlamlı icra takibinde, mahkeme kararının kesinleşmesi diye bir şey yoktur. Bunun yanında borç, mahkemece belirlendiği için, borca itiraz edilemez. Zamanaşımı, ifa ve temyiz davaları açılabilir. İlamlı icralarda zaman aşımı 10 yılken; bu süre zarfında hiçbir işlem yapılmazsa, icra dosyası kendiliğinden düşecektir.

İcra Takibinin Durdurulması;İlamsız İcra Takibi Nedir?

Cebri icra yolu anlamına gelen ilamsız icra takibi; mahkeme kararıyla, alacağı dair belge ya da ispatlanması gereken bir şey yoktur. Sadece para ya da teminattan doğan alacaklar alınabilir.

İlamsız icra takibi; genel haciz, kambiyo senetlerine dair haciz, kiralanan taşınmazlara ait icra olmak üzere 3 farklı yolla yapılabilir. İlamsız icrada, borcu kişinin ödeme emrinin tebliğ edilmesiyle birlikte, en geç 7 gün içinde itirazda bulunması durumunda, icra takip işlemi durdurulur.

İlamlı ve İlamsız İcra Takibinin Kaldırılması Davası Nasıl Yapılır?

Hem ilamlı hem de ilamsız icra takibinde, tarafların uyması gereken hususlar bulunur. Bu hususlardan bir tanesi ise; borçlunun itirazı sonrası, alacaklının yapacaklarıdır.

Alacaklı;

• 6 ay içinde İcra Mahkemesi’ne başvuru yaparak, itirazın kaldırılması talebini yapabilir.
• 1 yıl içinde genel mahkemede itirazın iptali için dava açma hakkına sahiptir.
• Alacaklı; imzası kabul edilen adi senet, noter tasdikli senet, resmi daire ya da yetkili makamlardan usulüne göre alınan belge ya da makbuzu, mahkemeye sunmalıdır.

Bu belgelerden en az 1 tanesi ile alacaklı, itirazın kaldırılması için 6 ay içinde dava açma hakkını kullanılır. İtirazın haksız olduğu yönünde karar çıkması durumunda; icra takibinin durdurulduğu yerden devam etmesine karar verilir. Aynı zamanda davalının kötü niyet beslediği öngörülür ve icra inkâr tazminatı ödemesine hükmedilir.

İcra Hangi Durumlarda Durdurulur?

İcra mahkemesi tarafından, borcun ertelendiği iddiasının haklı bulunması durumunda takip iptal edilmez ancak icra takibinin durdurulması gerçekleştirilir. Borçluya belli bir süre verilir.

Bu süre içinde hala borç ödenmemiş gözüküyorsa, icra takibi işlemine devam edilir. Borçlunun resmî belgelerle iddiasını ispat edememesi durumunda, İcra Mahkemesi, icranın geri bırakılması talebini de reddedecektir.

İcra Takibinin Durdurulması; İcra Takibi Kararının Kesinleşmesi Gerekiyor mu?

İdare aleyhine açılmış bir haciz ya da ihtiyati haciz uygulamalarında; ilgili davada verilen kararların yerine getirilmesi için kesinleşmesi beklenmez. Dayanak ilam olduğunda, eda hükmü içerikli alacak davasına ilişkin olduğundan, kararın infazının kesinleşmesi gerekmemektedir.

İcra Takibinin Durdurulması Hacizleri Engeller mi?

İcra Mahkemesi kararıyla alınan takibin geçici süreyle durdurulması, takibin dondurulmasını sağlar ve icra işleminin devam etmesini önler. Alınan bu karar, takibin gelmiş olduğu süreye etkisi olmaz. Yani haciz yapılmış ve takip geçici olarak durdurulmuş olsa da hacizlerin kaldırılmasını engellemez.

İcra Takibi Tedbiren Durdurulabilir mi?

Sahtecilik sebebiyle açılan menfi tespit davalarında; Cumhuriyet Savcılığı’na aynı gerekçeyle yapılmış şikâyetler ya da Ceza Mahkemesi tarafından açılan davaların kendiliğinden icra takibinin durdurulması gibi bir durum söz konusu değildir.

Bunun yanında Cumhuriyet Savcılığı ya da Ceza Mahkemesi tarafından tedbir kararı alınmışsa, icra takibi durdurulabilmektedir.

Velayet altında bulunmayan küçüklerde ve kısıtlama altında olan erginlerde vesayet davası ve vasi tayini (atanması) nedir? Bu kişilerin kendi haklarını ya da mali menfaatlerini koruyamayacağı bir durumda olması; bu kişilerin koruma altına alınmasına ve vasi atanmasına neden olur.

Vesayetle ilgili tüm hükümler, Türk Medeni Kanunu’na göre düzenlenir. Bu düzenleme 396 ve 494. Madde uyarınca yer alır. Burada kayyım atamasıyla vasi atamasının karıştırılmaması gerekir.

Kayyım belli işleri yapmak ya da mal varlığını yönetmekle ilgilenir. Ancak vasi; vesayet altındaki küçük ya da kısıtlı erginlerin, malvarlığına ait tüm menfaatlerini korumakla ilgilenir.

Vesayet Davası Nedir?

Velayet altında olmayan küçüklerin ve korumak amaçlı bazı erginlerin adına yapılan hukuki işlem vesayet davasını oluşturur. Kişilerin vesayet altına alınması için tespit yapılması ve vasi olarak bir kişinin görevlendirilmesi gerekir. Bu yüzden vesayet davaları, vasi tayini davası olarak da anılır.

Vesayet davaları; basit yargılama usulüne uygun yapılırken, adli tatillere denk gelse de süreç işler. Kısıtlama kararı verildiğinde, kısıtlanan kişinin yerleşim yeri ve nüfusunun kayıtlı olduğu yerde ilan edilir. Türk Medeni Kanunu 410.maddesine göre ise; vasinin yerleşimi yerinin, vesayet makamınca izin verilmediği sürece değiştirilmesi de mümkün değildir.

Vasi Tayini Belgesi Nasıl Alınır?

Akıl sağlığının oluşması durumunda; kendi işini görmeyen ya da bakıma muhtaç kişilerin günlük yaşamlarını idame ettirebilmeleri için vasi tayini yapılır. Vesayet süresi ise; kişiye vasinin atanmasıyla birlikte 2 yıldır. Bu süre dolduğunda vasi değişimi yapılabilir.

Vasi tayin belgesi için; kişinin kendi akrabası ya da yakını, Sulh Hukuk Mahkemesi’ne başvuru yapar. Yani birincil derecede akrabalar vasi tayini için tercih edilen kişilerdir.  Ancak kesin kural değildir. Kişiye yakın biri de vasi olabilir.

Vesayet Davası ve Vasi Tayini (Atanması) Nedir; Vasi Olmak İçin Hangi Şartlar Aranır?

Vesayet ya da vasi tayini davasında bazı koşulların oluşması gerekir.

• Vasi tayini talebi yapan kişinin, Hukuk Mahkemeleri Kanunu uyarınca dava dilekçesi düzenlemesi gerekir.
• Kısıtlama kararının neden olduğu, neden vasi atanması gerektiği gibi sebepler, kanıtlarıyla birlikte sunulmalıdır.
• Kısıtlama kararı talebinin yapılabilmesi için, Sulh Hukuk Mahkemesi görevlidir.

Türk Medeni Kanunu 418.maddesine göre; kısıtlılar, kamu hizmetinde yasak almış ya da haysiyetsiz hayat sürmüş olanlar, menfaatlerin vasi atanacak kişiyle çatışması, kişilerin arasında husumet bulunması durumunda, vasi olamazlar.

Vasi Tayini Davası Ne Kadar Sürer?

Vesayet davası ve vasi tayini (atanması) nedir; kısıt altında bulunan ergin kişilerin ya da vesayet altında bulunmayan küçüklerin, kişisel haklarını ve menfaatlerini korumak için vesayet kurumu vardır.

Bunun yanında mahkeme kararı alınmadan küçük ve kısıtlılara için vasi atanması imkânsızdır. Vasilik davaları çoğunlukla 120 gün ila 330 gün arasında değişen sürelerde görülür.

Vesayet Davası ve Vasi Tayini (Atanması) Nedir; Noter Vasi Tayini Yapabiliyor mu?

Vasinin tayin edilebilmesi için, mahkeme kararının olması gerekir. Vasinin ikamet ettiği yer açısından yetki ve görevli mahkeme tarafından, velayet altında olmayan küçüklere ve kısıtlı erginlere vasi tayin edilir. Ancak noter tarafından vasi tayini yapılamaz.

Vesayet Davası ve Vasi Tayini (Atanması) Nedir; Yaşlılara Vasi Atanabilir mi?

Belli nedenlerle kendi işini yerine getiremeyen kişiler, kısıtlılık dahilinde Türk Medeni Kanunu’nun 408. Maddesi uyarınca kısıtlama kararı aldırabilir. Buna göre;

• Yaşlılık nedeni
• Engelli olunması
• Deneyimsiz olmak
• Ağır hastalık geçirmek nedenleriyle kısıtlama kararı alınabilir.

Aynı zamanda yaşlılarda, özellikle demans ya da Alzheimer gibi hastalıklara sahip kişilerin, muhtaç oldukları ve kendi işlerini gerektiği şekilde yapamadıklarından dolayı, talepli olarak dava açılabilmektedir.

Mahkemece kişinin kısıtlılığına gerek olup olmadığı değerlendirilir, tam teşekküllü hastanede sağlık kurul raporu alınarak yaşlılara vasi tayini yapılabilir.

Vesayet davası ve vasi tayini (atanması) nedir konusunda herhangi bir soru ya da sorununuz varsa; dava sürecini başlatmak ve gerekli başvuruları yapabilmek için, konusunda deneyimli ve uzman avukat ile görüşebilirsiniz.

Olağanüstü kanun yolu olarak 374-381 maddeleri arasında düzenlenen Yargılamanın İadesi Hukuk Muhakemesi Kanunu; mahkemece verilmiş kararın değişmesine neden olabilecek yeni delillerin ve olayların yaşanması durumunda, her iki tarafın da yargılamanın iadesi başvurusunda bulunmasını mümkün hale getirir.

Yargılamanın iadesinde; tarafların aleyhlerine yalancı şahitliğin yapıldığı, sahte belgelerin kullanıldığı, mahkemenin usulüne uygun düzenlenmediği gibi durumların ispatlanması, her iki tarafın da lehine sonuçlanabilecek bir durumdur.

Yargılamanın İadesi Nedir?

Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na göre yargılamanın iadesi; mahkemenin kesinleşmiş bir karar karşısında, bu kararın değişmesine yol açabilecek delil ve olayların yeniden değerlendirilmesinin istenmesidir.

• Sahte belgelerin delil olarak sunulduğu ya da
• Sahte tanıklık yapıldığına dair belgelerin sunulması gerekir.

Yani burada önemli olan; mahkemede sunulmuş belgelerin yeniden sunulması değil, alınan kararı değiştirebilecek nitelikte delil ve olayların, kanıtlarıyla birlikte mahkemeye yeniden sunulmasıdır.

Yargılamanın İadesi Hangi Sebeplerden Yapılır?

Yargılamanın iadesi MHK madde 374-381 maddeleri arasında düzenlenmiştir. Mahkeme sonucunun kesinleştiği kararların yeniden incelenmesi adına yeniden başvuru yapılır. Başvuruyu yapan kişinin; kesinleşmiş mahkeme kararını, direkt olarak değiştirebilecek delil ve olayların kanıtlarıyla başvuru yapması gerekir.

Yargılamanın iadesi sebepleri;

• Dava hakiminin görevini kötü yönde kullanması
• Mahkemenin kanuna uygun olarak düzenlenmemiş olması
• Tarafların yalancı şahit kullanması
• Deliller arasında sahte belgelerin bulunması

Gerek davalı gerekse davacı taraf; bu sebepleri göz önünde bulundurarak, kesinleşmiş bir mahkeme kararı karşısında, yargılamanın iadesi başvurusunda bulunabilir.

Yargılamanın İadesi Başvurusu Nasıl Yapılmalıdır?

Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun olağanüstü kanun yolu olarak kullandığı yargılamanın iadesi MHK madde 374-381’de açıklanmıştır. Yargılamanın iadesi başvurusu yapılabilmesi için, mahkemenin karara varması ve bu kararı kesinleştirmiş olması gerekir.

Yargılamanın iadesi başvuru dilekçesi yazılır. Yazılan dilekçe, kararı veren mahkeme tarafından incelemeye alınır. İnceleme sonrasında; dilekçedeki sebeplerin niteliğine göre, başvuruda bulunan tarafın zarar ve ziyanının karşılanması amacıyla, uygun bir miktarda tazminat talebinde bulunulabilir.

Yargılamanın İadesi Talebi Nasıl İncelenir?

Yargılamanın iadesi başvurusu; kararı veren mahkeme tarafından incelenir. Yargılamanın iadesi için taraflar mahkemeye çağrılır ve dinlenir. Taraflar dinlendikten sonra inceleme başlar. Buna göre mahkeme;

• Talebin yasal süre içinde yapılıp yapılmadığını
• Yargılamanın iadesi için verilmiş olan mahkeme emrinin kesinleşip kesinleşmediğini
• Yargılamanın iadesine konu olan sebeplerin, geçerli olup olmadığını inceler.

Bu maddelerden birinin bile eksik olmuş olması, davanın esasa girmeden reddedilmesine neden olur.

Yargılamanın İadesi Zamanaşımı Var mı?

Yargılamanın İadesi MHK madde 374-381’de belirtildiği üzere belli bir süre vardır. Kanunun 375. Maddesi birinci fıkrası b, c, ı ve i bentlerine göre;

• Kararın davalı ya da gerçek vekil ve temsilciye tebliğ edilmesi, alacaklı ya da davalı yerine geçenlerin usulen haberdar edilmesi,
• Ceza mahkumiyeti dahilinde hükmün kesinleşmiş ya da ceza kovuşturması başlamamış ya da sonuçsuz kalması,
• Kararın esası olan ilamın bozulmuş ve kesin hüküm şeklinde tamamıyla ortadan kalktığından haberdar olunması,
• Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kesinleşmiş kararın tebliğ edilmiş olmasından itibaren 3 ay ve hükmün kesinleşmesinden itibaren 10 yıl olarak belirlenmiştir.

Bunun yanında yargılamanın yenilenme süresi ise, ilama ait zamanaşımı süresi kadar olacaktır.

Yargılamanın İadesi Talebi İnceleme Sonunda Ne Olur?

Yargılamanın iadesi MHK madde 374-381’de belirtildiği üzere yeniden yargılama ve hükmün iptali verilebilir. Hükmü veren mahkemenin yaptığı incelemenin ardından; yargılamanın iade sebebi haklı görülürse, yeniden yargılama yapılır.

Yapılan yargılamada karar onanır, kısmen ya da tamamıyla değiştirilerek sonuca varılır. Ancak hükmün iptal edilmesi durumu da vardır. Buna göre;

• Davacı açık ya da zımni muvafakatı olmadan vekil ya da temsilci olmayan kişilerin huzuruyla dava görülmüş ya da karara bağlanmışsa,
• Kanunun 375.madde, 1.fıkra ve ı bendine göre yargılamanın iadesi dilekçesi kabul edilmişse başka inceleme yapılmadan, hüküm iptal edilir.

Kanunun 381.maddesine göre yargılamanın iadesi davası, hükmün icrasını durdurmaya yetmez. Bunun yerine; dava ya da hükmün niteliği ve diğer haller göz önünde bulundurularak, talep üzerine icranın durdurulmasına gerek varsa, yargılamanın iadesi talebinde bulunan kişinin teminat vermesi şartıyla, iade talebini inceleyen mahkeme, icranın durdurulması kararı alabilir. Ancak yargılamanın iade sebebi mahkeme kararına dayandırılmışsa, teminat alınmaz.