Ekleyen: Melih SAATÇI

Toplum düzenini ve bireylerin haklarını ciddi şekilde etkileyen imza taklit etme suçu, hukuki anlamda ağır yaptırımlarla cezalandırılan suçlar arasında yer alır. Bir kişinin bilgisi ve rızası dışında imzasının taklit edilmesi, hem mağdurun maddi kayıplar yaşamasına hem de toplumsal güvenin sarsılmasına yol açar. Türk Ceza Kanunu kapsamında değerlendirilen bu suç, sahte imza kullanımıyla yapılan işlemleri de içine alır.

Resmi veya özel belgelerde imza taklit etme suçu işleyen kişiler, sadece hukuki yaptırımlarla değil, aynı zamanda mağdurların tazminat talepleriyle de karşı karşıya kalabilmektedir. Bu nedenle, bireylerin ve kurumların bu tür durumlara karşı dikkatli olması ve haklarını koruma yollarını bilmesi önem taşır.

Türk Ceza Kanunu’nda İmza Taklit Etme Suçu

Türk Ceza Kanunu’nda imza taklit etme suçu, kamu güvenine karşı işlenen suçlar arasında yer alır. Ayrıca ciddi yaptırımlarla karşılık bulur. Bu suç, TCK’nın 204. maddesinde düzenlenen resmi belgede sahtecilik suçu ile 207. maddesinde yer alan özel belgede sahtecilik suçu kapsamında değerlendirilmektedir. İmzanın, bir belge üzerinde sahte olarak atılması veya bir başkasının imzasının taklit edilmesi, hukuki ve cezai yaptırımlara neden olur.

Resmi bir belgede imzanın taklit edilmesi durumunda, fail 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılmaktadır. Özel belgelerde ise ceza, 1 yıldan 3 yıla kadar hapis olarak belirlenmiştir. Bunun yanı sıra, suçun dolandırıcılık amacıyla işlenmesi gibi durumlarda cezalar daha da ağırlaştırılır. İmza taklit etme, sadece bireysel mağduriyete yol açmakla kalmamaktadır. Aynı zamanda toplumsal düzeni ve güveni zedeler. Bu nedenle, yasa koyucu tarafından ciddi bir suç olarak kabul edilir ve caydırıcı cezalar öngörülür.

İmza Taklit Etme Suçunun Cezası

Türk Ceza Kanunu’nda düzenlenen imza taklit etme suçu, belgenin niteliğine ve suçun işleniş biçimine göre farklı cezalarla karşılık bulur. Suç, resmi bir belgede işlendiğinde daha ağır cezalarla değerlendirilirken, özel belgelerde işlenmesi durumunda daha hafif cezalar öngörülür.

1. TCK Madde 204: Resmi bir belge üzerinde imzanın sahte olarak taklit edilmesi, 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır. Eğer suç, kamu görevlisi tarafından görev nedeniyle işlenmişse, ceza daha da artırılarak 3 yıldan 8 yıla kadar çıkabilmektedir.
2. TCK Madde 207: Özel bir belgede imzanın taklit edilmesi durumunda, 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası öngörülür. Bu tür belgelerde sahtecilik, mağduriyet yaratsa da cezası resmi belgelere göre daha düşüktür.
3. Suç dolandırıcılık amacıyla işlenmişse, hem hapis cezası hem de adli para cezası uygulanır. Suç örgütü kapsamında işlenmişse, cezalar ağırlaştırılmaktadır.
4. Mağdurun talebiyle tazminat davası açılabilir. Taklit edilen imzayla yapılan işlemler iptal edilir ve hukuki geçersizliği tespit edilmektedir.

İmza taklit etme suçu, toplumsal güveni zedeleyen ciddi bir eylem olduğu için Türk Ceza Kanunu’nda caydırıcı cezalarla düzenlenmiştir. Suçun mağduru olan kişiler, haklarını korumak için yasal süreçleri doğru bir şekilde takip etmelidir.

Her bireyin kendisine özgü bir imzası vardır. İmza kesinlikle kişiye özgüdür. Kopyalanamaz. Bunun yanı sıra kimi zaman insanları boş bir kağıda imza atmaya zorlayan durumlar ortaya çıkabilmektedir. Bu tamamen kötü niyetli bir davranış biçimidir. Nitekim aşağıda verilen detaylardan da görüleceği gibi yasalar açığa atılan imzanın kötüye kullanılması ile ilgili son derece nettir. Türk Ceza Kanunu kapsamında değerlendirilirler.

Açığa Atılan İmzayı Kötüye Kullanma Suçu Hangi Ceza Kapsamındadır?

Türk Ceza Kanunu’nun 209. maddesi kapsamında düzenlenmiştir. Bu kapsamda açığa atılan imzanın kötüye kullanılması  tam olarak şu şekilde yer almaktadır;

• Belirli bir şekilde doldurulması için teslim edilen imzalı boş kağıdı farklı şekilde dolduran cezalandırılır.
• İmzalı ve boş bir kağıdı hukuki sonuç doğuracak şekilde dolduran kişi, belgede sahtecilikten hüküm alır.
• Teslim amacı dışında kullanılan imzalı kağıt, güveni kötüye kullanma ve sahtecilik suçlarına yol açar.

Cezası Ne Kadar?

Verilecek cezanın süresi, imzanın kullanım şekline ve sebep olduğu sonuçlara göre değişiklik gösterebilmektedir. Bu suçta cezalar, paraya çevrilemez ve hapis cezası alan kişi bu süreyi cezaevinde geçirir.

Emsal yargı kararları, suçun işleniş biçimi ve zarar derecesine göre değişen cezalar uygulanabileceğini göstermektedir. Suçun sonuçlarının doğrudan imza kullanımı ile bağlantılı olduğu bu durumlarda, mağduriyetin boyutu ve suçun etkileri dikkate alınarak karar verilmektedir. Ayrıca Türk Ceza Kanunu, bu konuda net cezalar öngörmekte ve mağduriyetin telafisi için caydırıcı düzenlemeler getirmektedir.

Açığa Atılan İmzayı Kötüye Kullanma Uzlaşma Kapsamında mıdır?

Türk hukuk sisteminde, uzlaşma kapsamına giren suçlar, Ceza Muhakemesi Kanunu’nda belirtilmiştir. Açığa atılan imzanın kötüye kullanılması suçu ise uzlaşma kapsamına giren suçlar arasında yer alır. Bu nedenle, taraflar bu suçun çözümü için uzlaşma yoluna gidebilirler. Uzlaşma sağlandığında, cezai süreç sona erebilir ve taraflar arasında anlaşma sağlanmış kabul edilir. Ancak, uzlaşmanın mümkün olmadığı durumlarda, hukuki süreç devam eder ve suçun işleniş biçimine göre yaptırımlar uygulanır.

Uzlaşma sürecinin doğru bir şekilde yürütülebilmesi ve tarafların haklarının korunması için hukuki danışmanlık alınması büyük önem taşır. Bu sayede, her iki tarafın da sürecin sonunda mağduriyet yaşamaması sağlanabilir.

Bir borcun tahsili için başvurulan hukuki yollar arasında en etkili olan yöntemlerden biri, icra takibi sürecidir. Alacaklı, borcunu tahsil edemediğinde, icra müdürlükleri aracılığıyla borçluyu hukuki olarak zorlayabilmektedir. Ancak karmaşık bir süreçtir. Her aşamasında yasal düzenlemelere uyulmasını gerektirir. Bu süreçte alacaklının hakları olduğu kadar borçlunun da itiraz etme gibi yasal hakları bulunmaktadır. Halbuki çoğu kişi, sürecin detayları hakkında yeterli bilgiye sahip olmadığı için hak kayıpları yaşayabilmektedir.

İcra Takibi Nedir? İcra Takibi Türleri

Alacaklının, borcunu tahsil etmek için hukuki yollarla başvurduğu bir süreçtir. Bu süreç, borcun ödenmemesi durumunda alacaklının icra müdürlükleri aracılığıyla borçluyu ödemeye zorlamasıyla başlar. Halbuki borç ilişkilerinde alacaklının haklarını korumak ve tahsilatı yasal zeminde gerçekleştirmek için icra takibi büyük önem taşır. Sürecin başlatılması için borcun hukuken geçerli belgelerle desteklenmesi gerekmektedir.

Farklı borç ilişkilerine ve durumlara göre birkaç türe ayrılmaktadır. İlamsız icra takibi, bir mahkeme kararına ihtiyaç duyulmayan ve doğrudan başlatılan takip türüdür. Genellikle alacaklının talebiyle başlar ve ödeme emri gönderilerek borçlunun yanıt vermesi beklenir.

Diğer bir tür olan ilamlı icra takibi, mahkeme kararına dayanır ve bu karar doğrultusunda borcun tahsil edilmesi amaçlanır. Kambiyo senetlerine özgü takip ise çek ve bono gibi belgeler üzerinden başlatılmaktadır. Bu tür belgelerde özel prosedürler uygulanır. Her bir takip türü, kendine özgü kurallar ve yöntemler içermektedir.

İcra Takibi Nasıl Başlatılır?

İcra takibi başlatmak isteyen alacaklının, borçlunun borcunu ödememesi durumunda icra müdürlüğüne başvurması gerekir. Alacaklı, icra müdürlüğüne takip talebi sunarak borcun hukuken geçerli belgelerle desteklenmesini sağlamalıdır. Bu belgeler genellikle sözleşmeler, senetler ya da diğer yazılı delillerdir. İcra müdürlüğü, başvuru yapıldıktan sonra borçluya ödeme emri gönderir.

Ödeme emrinin borçluya tebliğ edilmesiyle süreç başlar. Borçlu, ödeme yapabilir, borca itiraz edebilir ya da itiraz etmeden mal varlığına yönelik işlem yapılmasına razı gelebilir. Bu aşamada sürecin doğru ilerlemesi için alacaklının gerekli belgeleri eksiksiz sunması önemlidir. Aksi takdirde süreç durabilir ya da hukuki sorunlar ortaya çıkabilmektedir.

İcra Takibinde Haciz Süreci

Ödeme emrine itiraz edilmez ve borç belirtilen sürede ödenmezse, haciz süreci başlar. Haciz sürecinde, borçlunun taşınır ve taşınmaz malları, banka hesapları ya da maaşı gibi gelirlerine el konulabilmektedir. Haczedilen mallar, icra müdürlüğü tarafından belirlenir ve bir liste hazırlanır.

Haciz işlemi sırasında borçlunun temel yaşam ihtiyaçlarına yönelik malları haciz kapsamı dışında tutulur. Haczedilen mallar, açık artırma yoluyla satılarak alacaklının alacağı tahsil edilmektedir. Bu süreçte borçlunun itiraz hakkı bulunsa da, itiraz edilmediği takdirde işlem devam eder.

Parada Sahtecilik ve Cezası

Türk Ceza Kanunu’nun 197. maddesinde düzenlenen kamu güvenine karşı suçlar arasında yer alan parada sahtecilik, Türk veya yabancı para birimlerine yönelik işlenmektedir. Sahte para üretimi, ülkeye sokulması, taşınması, saklanması veya tedavülde kullanılması, parada sahtecilik suçunu oluşturur. Bu suçun cezası 2 yıldan 12 yıla kadar hapis ve 10 bin güne kadar adli para cezasıdır.

Mühürde Sahtecilik ve Cezası

Türk Ceza Kanunu’nun 202. maddesinde yer alan mühürde sahtecilik, kamu güvenine karşı suçlar arasında sayılmaktadır. TBMM, Cumhurbaşkanlığı veya Başbakanlık gibi resmi kurumlara ait mühürlerin sahte olarak üretilmesi veya kullanılması, bu suçu oluşturur. Bu suçun cezası, 1 yıldan 6 yıla kadar hapis cezasıdır.

Resmi Belgede Sahtecilik ve Cezası

Resmi belgede sahtecilik, Türk Ceza Kanunu’nun 204. maddesinde düzenlenmiştir ve kamu güvenine karşı suçlar kapsamında değerlendirilmektedir. Belgelerin sahte olarak üretilmesi, değiştirilmesi veya sahte belgelerin kullanılması bu suçun kapsamına girer. Bu suçun cezası ise 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezasıdır.

Resmi Belgelerin Düzenlenmesinde Yalan İfadede Bulunma ve Cezası

Resmi belgelerin düzenlenmesi sırasında yalan beyanda bulunulması, sıkça görülen bir suçtur. Türk Ceza Kanunu’nun 206. maddesine göre, resmi belgeyi düzenleyen memura yanlış bilgi verilmesi durumunda 3 aydan 2 yıla kadar hapis veya adli para cezası uygulanır.

Bu suçlara ek olarak, özel belgelerde sahtecilik, açığa atılmış imzanın kötüye kullanılması, mühür bozma ve kıymetli damgalarda sahtecilik gibi suçlar da kamu güvenine karşı suçlar arasında yer alır. Türk Ceza Kanunu, bu suçlara karşı ağır cezalar öngörmektedir.

Boşanma davaları, yalnızca duygusal bir süreç değildir. Aynı zamanda hukuki ve maddi meseleleri de beraberinde getirmektedir. Bu süreçte en çok merak edilen konuların başında, boşanma davalarında mal paylaşımı gelmektedir. Mal paylaşımı, eşlerin evlilik süresince edindikleri malların yasal düzenlemelere uygun şekilde nasıl bölüştürüleceğini belirleyen bir süreçtir. Bu aşamada, tarafların hangi mal rejimine tabi oldukları, edinilmiş malların neler olduğu ve kişisel malların kapsamı gibi birçok detay büyük önem taşır.

Boşanma Davasında Mal Paylaşımı Nasıl Belirlenir?

Mal paylaşımı, eşlerin evlilik süresince edindiği malları yasal çerçevede bölüştürme sürecidir. Boşanma davalarında mal paylaşımı, tarafların hangi mal rejimine tabi olduğunu belirlemekle başlar. Türk Medeni Kanunu, genellikle “Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi” ile malların paylaşımını düzenler. Ancak eşler, farklı bir mal rejimini tercih ettiyse, paylaşımı bu tercihler şekillendirir. Mal paylaşımı sürecinin detayları şu şekildedir:

1. Evlilik sırasında kazanılan taşınmazlar, gelirler ve birikimler edinilmiş mallar arasında yer alır. Miras, bağış yoluyla kazanılan varlıklar ve evlilik öncesinde edinilen mallar ise kişisel mal olarak değerlendirilmektedir. Ayrıca kişisel mallar, paylaşımın dışında tutulmaktadır.
2. Eşlerden biri, diğer eşin malına yaptığı maddi veya manevi katkılar için talepte bulunabilmektedir. Bu katkılar, mahkemede belgelerle kanıtlanmaktadır.
3. Boşanma kararı kesinleştiğinde, mal rejimi tasfiyesi süreci başlar. Taraflar, evlilik süresince edindiği malların paylaşımında kendi haklarını ileri sürer.
4. Eşler, mal paylaşımı konusunda uzlaşmayı seçebilmektedir. Uzlaşma durumunda, mahkeme uzlaşmayı değerlendirir ve karara bağlar. Eğer anlaşmazlık yaşanırsa, mahkeme sunulan deliller ve talepleri inceleyerek paylaşımı belirler.

Mal paylaşımı, tarafların maddi haklarının korunması açısından önemli bir süreç olmaktadır. Doğru yönetilen bir süreç, her iki taraf için de adil bir çözüm sunar.

Boşanma Davasında Mal Paylaşımı Süreci

Boşanma davasında mal paylaşımı süreci, boşanma davasının kesinleşmesinden sonra mal rejimi tasfiyesi adı altında yürütülmektedir. Malların nasıl paylaşılacağı, evlilikte uygulanan mal rejimine ve tarafların taleplerine bağlı olarak şekillenir.

1. Boşanma kararı kesinleştikten sonra, taraflardan biri ya da her ikisi, mal rejiminin tasfiyesi için talepte bulunabilmektedir.
2. Mal paylaşımı sürecinde ilk adım, tarafların sahip olduğu malların dökümünün yapılmasıdır. Evlilik süresince edinilen taşınmazlar, banka hesapları, araçlar ve benzeri mal varlıkları, edinilmiş mallar olarak değerlendirilmektedir. Böylece paylaşım kapsamına alınır. Miras, bağış veya evlilik öncesi mallar ise kişisel mal sayılarak paylaşım dışı bırakılmaktadır.
3. Mal paylaşımı sırasında, tarafların mal rejimine göre mallar bölüştürülmektedir.
4. Eşler, mal paylaşımı konusunda anlaşmaya varırsa, bu anlaşma mahkeme tarafından onaylanır. Anlaşmazlık durumunda ise mahkeme, tarafların taleplerini ve sunulan delilleri değerlendirerek mal paylaşımı kararı verir.
5. Eşlerden biri, diğerinin malına yaptığı katkılar için katkı payı alacağı talebinde bulunabilmektedir. Ayrıca bir malın değerinde artış meydana geldiyse, değer artış payı da talep edilebilmektedir.

Türk Hukuk Sisteminde birden fazla farklı kapsamlarda olan suçlar vardır. Bunlardan bir tanesi de parada sahtecilik olgusudur. Parada sahtecilik illegal olarak para basılması ve piyasaya arz durumudur. Bu noktada da parada sahtecilik suçu cezası doğal olarak ortaya çıkar.

Parada Sahtecilik Hangi Tür Suç Grubunda

5237 sayılı olan Türk Ceza Yasası “Parada sahtecilik” başlıği olan 197. maddesinde “Para ve kıymetli damgaları yapmaya yarayan araçlar” başlığı olan 200. maddesi, “Suçu bildirmeme” başlığı altında yer alan 278. maddesi, “Kamu görevlisinin suçu bildirmemesi” başlığındaki 279. maddesi ve de “Suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme” başlıklı 281. maddesi kapsamındadır.

5271 sayılı olan Ceza Muhakemesi Yasasının “Sahte para ve değerler üstünde yapılacak incelemeler” başlığının 73. maddesi kapsamına da girer.

Ayrıca 5320 sayılı  olan Ceza Muhakemesi Yasasının Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Yasanın “Parada sahtecilikle ilgili bilgilerin toplanması” başlığındaki 17. maddesi

5326 sayılı Kabahatler Yasanın 43/B maddesinde

Sahte Banknot İzleme Sistemi, 9/8/2005 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan yönetmelik kapsamında oluşturulmuştur. Yönetmelik, sahte banknotların incelenmesi ve değerlendirilmesinde uyulacak usul ve esasları belirlemektedir. T.C. Adalet Bakanlığı tarafından çıkarılan bu düzenleme, sahte banknotlarla mücadele için temel oluşturur.

Yani son derece geniş bir kapsamda suç kapsamına parada sahtecilik yapmak girer.

Parada Sahtecilik Suçu Cezası Ne Kadardır?

Parada sahtecilik suçu işleyenler, mevcut yasalara göre iki yıldan on yıla kadar hapis cezası alır. Buna ek olarak, on bin güne kadar adli para cezası da uygulanır. Bu suç, ülke ekonomisine ve kamu güvenine büyük zarar verdiği için ağır yaptırımlarla cezalandırılır.

Bilmeden sahte para alan ve kullanan kişiler ise üç aydan bir yıla kadar hapis cezası alabilir. Bilerek sahte para kullananlar ise daha ağır yaptırımlarla karşılaşır. Bu durumda, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve idari para cezası uygulanır.

Parada Sahtecilik Suçu Uzlaşma Kapsamında mıdır?

Uzlaşma kapsamına girip girmediği konusunda merak edilen bir konudur. Uzlaşma, tarafların karşılıklı olarak anlaşarak ortak bir noktada buluşması anlamına gelir. Ancak, parada sahtecilik suçu, kapsamı son derece geniş ve ciddi sonuçları olan bir suçtur. Bu nedenle, uzlaşma kapsamında yer almaz. Bu suçu işleyen kişiler, hem hapis cezası hem de idari para cezası ile karşı karşıya kalır. Kanunlar bu konuda son derece net ve kesindir.

Resmi evraklar, devletin otoritesini temsil eden ve hukuki geçerliliği olan belgelerdir. Dolayısıyla bu belgelerde yapılacak herhangi bir sahtecilik, kamu güvenliğini tehdit eder. Aynı zamanda hukukun üstünlüğüne zarar verir. Resmi evrakta sahtecilik, Türk Ceza Kanunu’nda (TCK) belirlenen ciddi suçlar arasında yer alır. Bu suç, bir resmi belgenin sahte belgelerle düzenlenmesi, var olan bir belgenin değiştirilmesi veya sahte belge kullanılarak haksız bir yarar sağlanması durumlarını kapsamaktadır.

Resmi Evrakta Sahtecilik Kimler Tarafından Gerçekleştirilir?

Dolandırıcılık amacı taşıyan kişiler, genellikle sahte belgeler kullanarak masum insanları mağdur etmektedir. Bu tür suçlar, sahte kimlik belgeleri, sahte pasaportlar ve sahte tapu senetleri gibi belgeleri kapsamaktadır. Örneğin,kişinin kendi adına sahte bir tapu belgesi düzenlemesi, yalnızca mülkiyet hakkını ihlal etmekle kalmamaktadır. Aynı zamanda dolandırıcılık suçu kapsamına da girer. Resmi evrakta sahtecilik, bireyler arasında görülebileceği gibi, şirketler ve kamu kurumları arasında da meydana gelebilen ciddi bir suçtur.

Özellikle kötü niyetli kişiler, sahte belgeler aracılığıyla çeşitli dolandırıcılık faaliyetlerine girişerek masum insanları mağdur etmektedir. Bu durum, yalnızca bireylerin maddi kayıplar yaşamasına değil, aynı zamanda kamu güveninin zedelenmesine de yol açmaktadır. Sahte belgelerle gerçekleştirilen bu tür eylemler, hukuk sistemi içinde ciddi yaptırımlarla karşılaşmaktadır ve hem bireyler hem de kurumlar bu tür sahtecilik girişimlerine karşı dikkatli olmalıdır.

Cezai Yaptırımlar Nelerdir?

Türk Ceza Kanunu’nun 204. Maddesi, resmi evrakta sahtecilik suçunu düzenlemektedir. Bu maddeye göre, sahte bir resmi belge düzenlemek, mevcut bir belgenin içeriğini değiştirme durumunda hapis cezası 1 yıldan 5 yıla kadar değişebilmektedir. Ceza, suçun ağırlığına ve işleniş şekline göre artırılabilmektedir. Örneğin, suçun kamu görevlisi tarafından işlenmesi durumunda cezalar daha da ağırlaşmaktadır. Ayrıca suçun işleniş şekline göre indirimli ceza hükümleri de uygulanabilmektedir. Bu suçun işlenişinde pişmanlık durumu söz konusu olduğunda geçerli olabilmektedir.

Birçok insan, resmi belgelerin güvenilirliğine dayanarak önemli kararlar alır. Bu nedenle sahtecilik olayları, bireylerin ve kurumların itibarını zedelemektedir. Ayrıca hukuk sistemine de olan güveni etkiler. Dolayısıyla, resmi belgelerle ilgili işlemlerde dikkatli olmak ve şüpheli durumları rapor etmek, toplumun genel güvenliği açısından oldukça önemlidir. Ayrıca bu tür suçların önlenmesi için eğitim ve farkındalık çalışmaları da hayatı bir rol oynar. Kamuoyunun bilgilendirilmesi ve yasal süreçlerin şeffaf bir şekilde yürütülmesi, resmi evrakta sahtecilik suçlarının azalmasına yardımcı olabilmektedir.

Tapu iptali davası nedir: Tapu iptali davası kanunsuz bir şekilde düzenlenen tapu kaydının yeniden hukuka uygun hale getirilmesi için açılan tapu ve tescil davasıdır. Mülkiyet hakkının korunması adına düzenlenen yasalar gereği, haksız bir şekilde tapu kaydı yapılması durumunda mahkemeye verilmesi ve kararın mülkiyet hakkı sahibi kişinin lehine sonuçlanması mümkündür.

Tapu İptali Davası Kime Açılır?

Tapu iptali davası, tapu kaydının haksız bir şekilde alınması durumunda açılır. Dava açılacak kişi, mülkiyet hakkının sahibidir. Kayıt malikinin ölmesi, dava açılmasına engel olacak bir sebep değildir. Kayıt maliki ölmüşse, tapu davası mirasçılara açılır. Gayrimenkulün üçüncü kişilere devredilmesi gibi durumlarda devreden kişiye dava açılması ve tapu kaydının yapıldığı üçüncü kişiye ayrı bir dava açılması gerekir.

Tapu davasının açılması için zamanaşımı kavramı vardır. Tapu davaları 10 yıl içerisinde açılmalıdır. Olağanüstü zamanaşımı durumunda tapu iptali davası, ilgili tüzel kişiliklere ve hazine aleyhine açılmalıdır. Tapu davasının açılması için haksız bir tapu kaydı olması gerekir. Dava açacak taraf, gayrimenkul sahibinin ölmesi ve kayıp olması hallerinde mirasçılarına dava açmalıdır. Gayrimenkul, birden çok kişinin mirası ise mirasçıların tümüne dava açılması gerekir.

Tapu İptali Davası Nasıl Açılır?

Tapu iptali davası nedir: tapu iptali davası, kanuna uygun olmayan bir şekilde gayrimenkul sahibi olunması durumunda, mülkiyet hakkı sahibi kişinin haklarını korumak adına açılan tapu ve tescil davasıdır. Tapu davalarının taşınmazın bulunduğu bölgede açılması gerekir. Her iki tarafın da ortak bir karar alarak farklı bir şehirde mahkemeye başvurması gibi bir durum söz konusu değildir. Tapu davası sadece taşınmazın bulunduğu yerde açılabilir.

Tapu davalarını yürütmekle görevli mahkeme, taşınmazın bulunduğu bölgenin asliye hukuk mahkemesidir. Davanın farklı bir asliye hukuk mahkemesinde açılması halinde hakimin resen incelemesi ve davayı reddetmesi gerekir. Tapu davasının açılması için yetkili mahkemeye dilekçe yazılması gerekir.

Tapu İptali Davası Nedir; Tapu İptali Davası Açma Sebepleri Nelerdir?

Tapu iptali davası nedir: tapu iptali davası, haksız bir şekilde gayrimenkul sahibi olan kişiye karşı açılabilecek tapu ve tescil davasıdır. Tapu iptali davasının açılması için anayasada düzenlenen sebeplerin oluşması gerekir. Tapu davası açma sebepleri aşağıdaki gibidir:

• Hukuki ehliyetsizlik
• Mirastan mal kaçırma
• Vekaletin kötüye kullanılması
• İmar hukukundan kaynaklanan sebepler
• Sınır uyuşmazlıkları
• Kadastro ölçüm hataları
• Tapuya özel mülk olarak kaydedilmesi mümkün olmayan taşınmazların kişiler adına kaydı olması
• Üçüncü kişi adına senetsiz tescil edilmiş tapu kaydı
• Zeminde kullanılan yer ile tapu kaydında yer alan parselin birbirini tutması durumlarında tapu iptali davası açılması mümkündür.

Tapu İptali Davası Nedir; Tapu İptali Davasını Açma Süresi Var Mı?

Mülkiye haklarının korunması adına açılabilecek tapu davaları için zamanaşımı kavramı söz konusudur. Tapu davası, belirli bir süre içerisinde açılmalıdır. Davanın zamanaşımına uğraması durumunda tarafların dava açma hakkı yoktur. Zamanaşımına uğrayan davalar için zamanaşımı itirazında bulunulması mümkündür. Tapu iptali davasının açılması için genel süre 10 yıldır. Belirli hallerde bu süre daha uzundur. Kadastrodan kaynaklı tapu iptal davalarının süresi 10 yıldır. Miras hukukundan kaynaklı, orman kanunu ve kıyı kanunu kaynaklı, yolsuz tescile dayalı tapu iptali davaları için zamanaşımı kavramı yoktur.

Tapu İptali Davası Nedir; Tapu İptali Dava Süreci Nasıldır?

Tapu iptali davasının açılması için taşınmazın bulunduğu bölgenin asliye hukuk mahkemesine müracaat edilmesi gerekir. Davacı, mahkemeye tapu iptal davası dilekçesi yazmalıdır. Dilekçede incelenmesi gereken kanıtlar açıkça ifade edilmelidir. İptal davası sürecinde bilirkişi raporları ve tanık ifadeleri istenir. Dava sürecinde kanıtların gerçek olması ve mülkiyet hakkı sahibinin gerekçelerini kanıtlaması gerekir.

Kişinin gerek kullanmak gerekse uyarıcı madde satın alarak bulunduran, kullanan kişiler, uyuşturucu kullanma-bulundurma suçu ve cezası ile cezalandırılır. Ancak uyuşturucu madde kullanma ve bulundurma suçunun, uyuşturucu madde ticareti suçuyla karıştırılmaması gerekir.

Uyuşturucu madde suçlarıyla yargılanmak üzere tutuklanan kişinin üzerinde bulunan uyuşturucu miktarı; cezanın tayin edilmesi ve suçun vasıflandırılması için önemli noktaları oluşturur.

Ceza Kanunu’na göre uyuşturucu miktarı konusunda herhangi bir sınır belirlenmediğinden dolayı, uyuşturucu kullanım sınırı da yargı kararıyla belirlenecektir.

Uyuşturucu ile Yakalanmanın Cezası Kaç Yıldır?

Uyuşturucu maddeyi kullanmak, satın almak, kabul etmek ve herhangi bir şekilde bulundurmak suçları, 2 ila 5 yıl arasındaki hapis cezasıyla cezalandırılır. Eğer uyuşturucu kamuya ait açık ve toplu kullanım alanında yakalanmışsa, cezada bazı değişimler meydana gelir.

Okulun, hastaneni, kışlaların, eğitim ve sor tesisleri ya da ibadethanelerin sınıra 200 m yakın insanlarda uyuşturucu bulunuyorsa, ceza 1.5 kat artar. Bu durumda hapis cezası ise 3 yıl ila 7.5 yıl arasında verilir.

Uyuşturucu Kullanma- Bulundurma Suçu ve Cezası; Uyuşturucu Madde Kullanımı Suçunda Etkin Pişmanlık Yasası Geçerli midir?

Gerek kullanım amaçlı gerekse satın alma, kabul etme ya da bulundurma amaçlı uyuşturucu madde kullanımında, etkin pişmanlık yasası uygulanabilir. Ancak bazı koşulların yerine getirilmesi gerekir.

• Uyuşturucu ya da uyarıcı madde, güvenlik kuvvetleri tarafından yakalanmadan önce, ilgili yetkili kurumlara, suçu işleyen kişi tarafından bilgi sağlanır ve imal eden, satan, kullanan kişiler yakalattırılırsa, cezai hüküm geçerli olmaz.
• Uyuşturucuyu kullanan, satan, bulunduran kişi, yetkili kişiler tarafından yakalanmadan önce; uyuşturucuyu nerden, nasıl, kimden aldığını ilgili makamlara söylerse ve suçlular yakalanırsa, ceza verilmez.
• Suçların haber alınmasının ardından gönüllü olarak suçun ortaya çıkarılmasına yardımcı olan kişiler hakkında verilecek ceza, 4/1’in yarısına indirilir.

Uyuşturucu ya da uyarıcı madde alan kişi hakkında soruşturma başlatılmamış ve kişi sağlık kuruluşlarına ve gerekli ilgili makamlara başvurursa, uyuşturucu kullanma- bulundurma suçu ve cezası verilmez.

Uyuşturucu Kullanma- Bulundurma Suçu ve Cezası; Uyuşturucu Madde Kullanımı Suçunda Denetimli Serbestlik Nedir?

Cumhuriyet Savcısı tarafından, uyuşturucu madde kullanımı suçuyla şüpheli olan kişi hakkında, kamu davası açılmasını erteleyebilir.  Bu karar üzerine dava dosyası, Denetimli Serbestlik Müdürlüğü’ne tebliğ edilir.

Denetimli Serbestlik Müdürlüğü tarafından şüpheli kişiye; 10 gün zarfında müdürlüğü başvurmasını ve denetime başlanmasını bildirecektir. Şüpheli kişinin 10 günlük yasal süresi içinde, Denetimli Serbestlik Şube Müdürlüğü’ne başvuru yapmazsa, konu hakkında tutanak tutulur ve savcılığa intikal ettirilir. Cumhuriyet Savcısı ise; tebliğe edilmesine rağmen, denetimli serbestlik kuralına uyulmadığı için, kamu davası açacaktır.

Şüpheli iki kere denetimli serbestlik programı ihlal etmesi durumunda, dosya kapatılır ve savcılığa gönderilir. Şüphelinin erteme süresi boyunca denetimli serbestlik kurallarına uyması durumunda kovuşturma yapılmaması kararı alır. Ancak uyuşturucu kullanma suçu; ceza miktarı sebebiyle adli para cezasına çevrilemez.

Uyuşturucu Kullanma- Bulundurma Suçu ve Cezası; Uyuşturucu Madde Kullanımı ya da Bulundurulmasında Adli Para Cezası ya da Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Yapılabilir mi?

Uyuşturucu madde kullanmak ya da bulundurmak suçları, adli para cezası gerektirecek suçlardan değildir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması ise; uyuşturucu madde kullanma suçuyla yargılanan ve kamu davası açıldığından itibaren, yargılama sürecinde hükmün açıklanması geri bırakılabilir.

Bunun yanında uyuşturucu madde kullanımı suçuyla, verilen hapis cezası da ertelenebilmektedir.

Uyuşturucu Madde Kullanımı ve Bulundurma Suçunda Hangi Mahkemeler Görevlidir? Zamanaşımı Var mıdır?

Uyuşturucunun bulundurulması, kullanılması, satın alınması, kabul edilmesi gibi durumlar, şikâyete bağlı suçlar kapsamında sayılmaz. Bu tür suçların herhangi bir şikâyet süresi olmadığı gibi uyuşturucu kullanma- bulundurma suçu ve cezası için davanın zaman aşımı süresi, 8 yıl olarak belirlenmiştir.

Uyuşturucu kullanmak, uyuşturucu madde satın alınması, kabul edilmesi ya da uyarıcı madde kullanılması suçu için, Asliye Ceza Mahkemesi görev yapar.

                      9. Yargı Paketi Son Dakika Gelişmeleri  

Kanun,  kanun hükmünde kararnamede düzenleme veya değişiklikler içeren 9’uncu Yargı Paketi henüz yasalaşmadı.

9. YARGI PAKETİ NE ZAMAN ÇIKACAK? SON DURUM 2024

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç 9. Yargı paketi ile ilgili, “Mevzuatımızda kısmi değişiklikler ve yenilikleri hayata geçirmenin gayreti içerisindeyiz. Geçtiğimiz aylarda TBMM ‘de 8. Yargı Paketi’ni hayata geçirdik. Şimdi 9. Yargı Paketi‘nin hazırlıklarını tamamlamak üzereyiz” beyanında bulunmuştu.

Geçen süreçte; 9. Yargı Paketi hazırlıkları tamamlandı ve TBMM Başkanlığına sunuldu. TBMM’ de kabul edilmesinden sonra yasalaşacak.

9. YARGI PAKETİ NELERİ KAPSIYOR?

Basında yer aldığı üzere beklenen düzenlemeleler ;

Yargı paketinde hak arama hürriyetinin  etkin şekilde kullanılabilmesine imkan tanıyan düzenlemelerin de bulunması bekleniyor.

Türk Ceza Kanunu’ndaki öngörülen değişikliğe göre soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlı hakaret suçunda şikayet süresi, fiilin gerçekleştiği tarihten itibaren iki yılı geçemeyecek.

Yazılı, sesli veya görüntülü iletiyle hakaret suçu uzlaştırma kapsamından alınarak önödeme kapsamına girecek.

Mağdur, şüpheli veya suçtan zarar gören, kendisine uzlaşma teklifi yapıldıktan itibaren 7 gün içinde kararını iletmediğinde, teklifi reddetmiş kabul edilecek.

Uzlaşmanın sağlanması halinde, uzlaşma anında tespit edilemeyen veya uzlaşmadan sonra ortaya çıkan zararlar dışında, soruşturma konusu suç nedeniyle tazminat davası açılamayacak.

Ana, koca veya çocuk soybağının reddi davasını açarak babalık karinesini çürütebilecek. Dava, dava açma hakkına sahip diğer bireylere karşı açılacak.

Çocuk ergin olduğu tarihten, ana ise doğumdan başlayarak en geç bir yıl içinde dava açmak zorunda olacak.

Teklifle, İcra ve İflas Kanunu’nda öngörülen değişiklik elektronik ortamda açık artırma suretiyle satışta teklifler arasındaki fark, satışa çıkarılan malın muhammen kıymetinin binde beşinden ve her halde 1000 Türk lirasından az olamayacak.

Açık artırma süresinin son 10 dakikası içinde yeni bir teklifin verilmesi halinde açık artırma 3 dakika uzatılacak.

İstinaf ve temyiz kanun yoluna başvuruda esas alınan parasal sınırda yeniden değerleme nedeniyle meydana gelen artış, bölge adliye mahkemesinin kaldırma veya Yargıtay’ın bozma kararları üzerine yeniden verilen kararlar hakkında uygulanmayacak, ilk karar tarihinde geçerli olan parasal sınırlar esas alınacak.

İdari Yargılama Usulü Kanunu’ndaki değişikliğe göre de konusu 31 bin Türk lirasını geçmeyen tam yargı davaları, vergi davaları ve idari işlemlere karşı açılan iptal davaları hakkında vergi ve idare mahkemelerince verilen kararlar kesin olacak, bu kararlara karşı istinaf yoluna başvurulamayacak.

Suç örgütlerinin finansmanın önlenmesinde TMSF’nin kayyum olarak atanması da değerlendirilmekte.

9. Yargı Paketi‘nde Arabuluculuk eğitimini tamamlayan ve mesleğinde 20 yıl kıdeme sahip olanların yazılı sınava girmeden arabuluculuk siciline kayıt olabilmesi ile ilgili düzenlemenin de olması bekleniyor.

Pakette ayrıca;

Uzlaştırmacı olmak için hukuk mezunu olma şartının getirilmesi bekleniyor.

Sporda şiddete yönelik yeni önlemlerin pakette olup olmayacağı taslağın görüşmeleri sırasında ortaya çıkacak.

9. YARGI PAKETİ MECLİS’E SUNULDU MU?

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, 9. Yargı Paketi‘ne ilişkin çalışmalarda sona gelindiğini, paketin TBMM tatile girmeden gündeme getirileceğini açıklamıştı. Gelinen süreçte yasa teklifi TBMM’ye sunuldu. TBMM Adalet Komisyonu’nda 12 Temmuz 2024 tarihinde kabul edilen 9. Yargı Paketi’nin yasalaşması için yapılacak görüşmelerin ise TBMM’nin tatil dönüşü olan ekim  ayında yapılması bekleniyor.

9. Yargı Paketi‘ne ilişkin çalışmaların hukuk sistemimize ve de en önemlisi de adalet sistemimize önemli katkılar sağlaması tek temennimizdir.